Gelenekten Geleceğe Uzanan Bir Sofra Ritüeli!
Közde ağır ağır pişen etlerin kokusu daha kapıdan içeri adım atar atmaz sizi karşılıyor. Duvarlara sinmiş sohbet sesleri, loş ışıkta parla yan kadehler ve fonda çalan nostaljik bir melodi… Burası bir restoran değil, zamansız bir buluşma noktası. Ankara’nın şehir hayatına nefes aldıran ve kadim meyhane kültürünü bugünün estetik anlayışıyla harmanlayan KüçeOcakbaşı Meyhane, ruhuyla olduğu kadar samimiye tiyle de fark yaratıyor. Her detayında gelenekten ilham alan bu mekân, sadece lezzeti değil; anıyı, aidiyeti ve paylaşımı da sofraya taşıyor. Közde pişen her kebap, ustalığın ve sabrın ifadesi; sunulan her meze ise yaratıcı bir mutfak diliyle yazılmış bir hikâye gibi. İçeri giren herkes, sadece bir müşteri değil; bu büyük sofranın doğal bir parçası, bir dost, bir anlatıcı oluyor. Bu güçlü atmosferin mimarı, vizyoner yaklaşımıyla öne çıkan KüçeOcakbaşı Meyhane Sahibi Gencay Balyan, şehrin en çok okunan yayını Ankara Life Dergisine konuk oldu. Mekânın ilham veren doğuş hikâyesinden, mutfak felsefesine; müzik seçimlerinden sadık topluluğuna ve geleceğe dair projelerine uzanan bu samimi sohbette, Küçe’nin “sadece yemek değil, bir ritüel” anlayışına yakından tanık olduk. Keyifli okumalar dileriz.
Röportaj: Hatice Şeyma Basut
KüçeOcakbaşı Meyhane’nin ruhu, ilk adım da misafirine ne fısıldıyor? Bu atmosferin temelini hangi hikâye ve ilham oluşturuyor?
KüçeOcakbaşı Meyhane’ye adım atan herkes, daha ilk anda odun ateşinin sıcaklığıyla sarılır. Bu sadece fiziksel bir sıcaklık değil; geçmişten bugüne taşınan bir hikâyenin, bir yaşam kültürünün kokusudur. Taş duvarlar arasında yankılanan kahkahalar, közde ağır ağır pişen etin sesi, meze tabaklarının renkli uyumu… Burası yalnızca bir restoran değil, adeta bir zaman yolculuğu. İlhamını Anadolu’nun kadim sofralarından alan Küçe, çocukluk anılarına sinmiş aile yemeklerinden, mahalle samimiyetinden ve eski İstanbul meyhanelerinin ruhundan besleniyor.
Odun ateşinde ağır ağır pişen kebapların, ustalıkla hazırlanan mezelerin her birinin ayrı bir hikâyesi var mı? Bu mutfakta gelenekle yaratıcılık aynı sofrada nasıl buluşuyor?
Küçe’nin mutfağında her kebap, közün üzerinde sabrın ve ustalığın temsilcisi. Mezeler ise hayal gücüyle geleneğin dans ettiği küçük hikâyeler adeta. Fava, portakal kabuğuyla tazeleniyor; közlenmiş patlıcan yoğurtla buluşurken nar ekşisiyle harmanlanıyor. Geleneksel tarifler, modern dokunuşlarla yeniden hayat buluyor. Burada yaratıcılık, geleneğe duyulan saygıyla yoğruluyor. Sofraya gelen her tabak, geçmişin izlerini taşıyan ama bugüne seslenen bir yorum sunuyor.
Küçe’de muntazam sofralara eşlik eden müzik, bir çalma listesi olmanın ötesinde bir ritüel mi? Bu atmosferde seslerin ve sessizliklerin rolü nedir?
Küçe’de müzik, yalnızca fonda çalan bir ezgi değil; akşamın ruhunu şekillendiren bir ritüel. Bazen bir Zeki Müren şarkısı mekânda derin bir sessizlik yaratır, bazen bir Neşet Ertaş türküsüyle kadehler coşkuyla tokuşturulur. Bu atmosferde hem sesler hem de sessizlikler sofranın bir parçası hâline gelir. Duyguların dili; müzikle, sessizlikle, paylaşım anlarıyla buluşur.
Küçe’ye gelen misafirler bir müşteri değil, adeta sofranın bir parçası oluyor. Peki bu samimi yapının ardında nasıl bir sosyal etki leşim ve sadık bir topluluk yatıyor?
Küçe’de misafirlik bir alışveriş değil, bir buluşmadır. Gelen herkes yalnızca bir müşteri değil; sohbetin, paylaşımın ve dostluğun parçası olur. Bu samimi atmosfer, zamanla sadık bir topluluğun temelini oluşturur. Kutlamalar, vedalar, iç döküşler…Her biri Küçe’nin taş duvarlarında yankı bulur.Her gelen, bir sonrakinde “bizden biri” olarak döner. Bu, yalnızca lezzetle değil; paylaşılan anlarla örülmüş bir topluluk duygusunun yansımasıdır.
Ocakbaşı, sadece bir yemek deneyimi değil; aynı zamanda bir paylaşım, bir sohbet, bir ritüel. Küçe; bu kadim kültürü günümüz şehir yaşamında nasıl yaşatıyor ve yeniden yorumluyor?
Ocakbaşı, yemeğin ötesinde bir kültürdür: paylaşmaktır, konuşmaktır, birlikte susmaktır. Küçe, bu kadim kültürü bugünün şehir yaşamında yaşatırken, ona zarif bir yorum da katıyor. Taş mimarisiyle geçmişin ruhunu yansıtırken, modern sunumları ve özenli hizmet anlayışıyla günümüze dokunuyor. Gelenek ve modernliği aynı sofrada buluşturan Küçe, hem nostalji hem de yenilik sunan bir deneyim vadediyor.
Gelenekten aldığı güçle bugünlere gelen KüçeOcakbaşı Meyhane, geleceğe nasıl bakıyor? Yeni projeler, farklı lokasyonlar veya kültürel iş birlikleri yolda mı?
Küçe, geçmişten aldığı ilhamla geleceğe güvenle bakıyor. Amacımız, bu dengeyi koruyarak daha fazla insana ulaşmak. Yeni lokasyonlar, kültürel iş birlikleri ve özgün projelerle bu hikâyeyi farklı şehirlerde de anlatmak istiyoruz. Ancak nerede olursa olsun, bir Küçe’ye adım atan herkes aynı sıcaklıkla karşılanacak. Çünkü bizim için mesele sadece bir masa kurmak değil; bir sofraya değil, bir aileye katılmak.